“Bu etekle dışarı çıkma, bu pantolonu giyme, bu insanla görüşme, yine telefonda kiminle konuşuyorsun, perdeyi kapat, pencereden çekil, sokakta sakız çiğneme, insanların yanında gülme, erkeklerle/kadınlarla muhatap olma…” Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu insanların arkasına sığındıkları şey daima sevgidir.
“Ben karımı çok seviyorum, çok kıskanıyorum. Bu nedenle bensiz sokağa çıkamaz.” Bu sevgi değil, şiddettir! Sevdiğini kıskanmak, böyle bir şey değildir. Üstüne titremek, gözünden sakınmaktır, incitmemektir. Sevdiğini kıskanan onu kısıtlamaz, yanında olduğunu hissettirir. Bu ise, kıskandığını söyleyen insanın özgüvensizliğidir. Konunun sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu tamamen kendi yetersizliği ile yüzleşme korkusudur. Daha iyisini fark edeceğiniz korkusudur. Kendisinin başkalarına yaptığı şeyleri, size de yapacaklarından ya da bir gün kendisinin size veremediği mutluluğun, huzurun dışarda olduğunu fark edeceğinizden korkuyordur. Elinde tutmak için kısıtlamayı seçer. Bunun için de sevgi ve kıskanmanın arkasına sığınır. Sizi de buna inandırır.
Oysa bu şiddet öyle ince bir çizgidir ki zamanla hayatınızı etkilemeye başlar ve sonucu fiziksel şiddete kadar gidebilir. Özellikle kadın cinayetlerinin başlıca sebeplerindendir. Bu kıskançlık gösterisinin, sevgi temelli olmadığını bilin ve “eşim/sevgilim beni çok kıskanıyor, çünkü çok seviyor” diye kendinizi kandırmayın. Eşinizin davranışlarını doğru analiz etmeye çalışın. Günün birinde geri döndürülemez sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.