“Eğer yeni şeyler öğrenmiyor, gelişme göstermiyor ve fikirlerimizi değiştirmek için çaba sarf etmiyorsak ya inanılmaz derecede kibirliyizdir ya da homojen ve dar bir sosyal grubun üyesiyizdir.” Daryl R. Van Tongeren
Öncelikle, bireyin yeni şeyler öğrenme ve fikir değiştirme isteği, hem psikolojik esnekliğin hem de eleştirel düşünme kapasitesinin bir göstergesidir. Bunu yapmayan bireyler, ya narsistik bir kibir içinde, zaten her şeyi bildiklerine inanırlar ya da epistemik kapanma (bilgiye kendini kapatma) yaşarlar — ki bu durum, çoğunlukla kişinin içinde bulunduğu sosyal çevrenin doğrudan bir sonucudur. Sosyal psikolojide bu tür grup yapıları, grup içi homojenlik ve onay yanlılığı (confirmation bias) ile açıklanır. Yani kişi, sürekli kendi fikirlerini destekleyen insanlar arasında yaşadığında, farklı bakış açılarıyla yüzleşmeyi hem gereksiz hem de tehdit edici bulur.
Pierre Bourdieu’nün “habitus” ve “sosyal sermaye” kavramları burada oldukça işlevseldir. Bourdieu’ye göre bireyin düşünme biçimleri, büyük ölçüde içinde yetiştiği sosyal ortamın kültürel kodları tarafından şekillenir. Eğer birey yalnızca benzer geçmişlere, inançlara ve değer yargılarına sahip insanlarla etkileşim içindeyse, kendi fikirlerini sorgulaması çok daha zorlaşır. Bu da bireyin dünyaya bakışını sabitler, eleştirel düşünmeyi köreltir ve farklı olasılıkların kapısını kapatır.
Aynı zamanda bu cümle, toplumsal kutuplaşma ve bilişsel yankı odaları kavramlarını da çağrıştırır. Özellikle dijital çağda, bireyler yalnızca kendilerine benzeyen görüşleri tüketmeye başladığında, alternatif düşünceleri otomatik olarak dışlamaya meyilli hale gelirler. Bu da hem bireysel gelişimi durdurur, hem de toplumsal düzlemde empatiyi ve diyalog kültürünü zayıflatır.
Değişime açık olmak, yalnızca kişisel bir erdem değil; daha kapsayıcı, çeşitli ve sağlıklı bir toplumun inşası için de hayati bir gerekliliktir. Fikir değiştirmek zayıflık değil, zihinsel cesaret ve sosyal farkındalık göstergesidir.