“Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bıraksanız, sorun kendiliğinden çözülecek aslında.” Aziz Nesin
Geleneksel olarak insanlık, “gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak” fikrini bir etik görev olarak benimsemiştir. Ancak bu cümle, bu sorumluluğun yönünü tersine çevirerek, dünyanın değil, bireyin dönüşümünü merkeze koyar: Dünyayı değiştirmek için dünyayı değil, insanı dönüştür.
Bu bakış açısı, eğitim sosyolojisinin temel ilkelerinden biri olan karakter eğitimi ve ahlaki gelişim teorilerine denk düşer. Jean Piaget ve Lawrence Kohlberg gibi kuramcılar, çocukların etik ve ahlaki düşünce yapılarının zamanla geliştiğini, ama bu gelişimin sağlıklı ve empatik bir çevreyle mümkün olduğunu savunur. Dolayısıyla, “daha iyi çocuklar bırakmak”, sadece bireysel düzlemde değil, toplumsal yapıların da uzun vadede dönüşmesini sağlayacak bir stratejidir. Toplumsal adalet, eşitlik, çevresel sorumluluk gibi büyük meseleler, ancak bu değerlere sahip bireylerin çoğalmasıyla sürdürülebilir hale gelir.
Ayrıca bu cümle, sorunun dışsallaştırılması eleştirisini de barındırır. İnsanlar, genellikle kötülükleri sistemlerde, düzenlerde, yönetimlerde arar ama bu sistemleri inşa eden ve sürdüren bireylerdir. Toplumu inşa eden bireylerin dönüşümü, yapısal sorunların temelden sarsılmasını sağlar. “Daha iyi çocuklar”, dolaylı olarak daha etik liderler, daha adaletli kurumlar ve daha bilinçli toplumlar demektir.
Sonuç olarak bu cümle, değişimin yönünü dışsal koşullardan içsel eğitime, büyük hedeflerden küçük dokunuşlara çevirir. Geleceği planlamak, aslında bugünkü çocukları nasıl yetiştirdiğimizle doğrudan ilgilidir. Ve bu da hem bireysel hem toplumsal sorumluluğun merkezindedir.