Gece bastığında, şehir susmaz aslında; sadece sesi değişir. Kalabalığın çığlığı fısıltıya döner, adımlar yavaşlar, yüzler silikleşir. Ama tam da o anda, bir şey belirginleşir: koku. Ağaçların, toprağın, eski taşların… Gündüz fark etmediğimiz, belki yüz kez yanından geçip koklamadığımız şeyler, gece birdenbire soluduğumuz havanın merkezine yerleşir. Bunun fiziksel bir açıklaması vardır
“Bir gün insanlarla yollarınızın sonsuza dek ayrılmasının ne kadar kolay olduğunu fark edeceksiniz. Bu yüzden, yanınızda olmasını istediğiniz birini bulduğunuzda, bunun için bir şey yapmalısınız. “ Psikolojide, bu durum “geçici bağlar” ya da “bireysel izolasyon” gibi kavramlarla ilişkilendirilebilir. İnsanlar arasındaki etkileşimler, bazen dışsal faktörler nedeniyle hızla sona erer — bir
“Hiçkimse, görmek istemeyen biri kadar kör değildir.” İbn-i Sina Bu güçlü cümle, yalnızca fiziksel bir körlükten değil; zihinsel, duygusal ve ruhsal bir inatçılıktan, seçici algıdan ve dirençten bahseder. Sosyal bilimler açısından bakıldığında bu duruma “bilişsel çarpıtmalar”, “onaylama yanlılığı” (confirmation bias) ya da “algı filtresi” gibi kavramlarla açıklama getirilir. İnsanlar,
“Eğer yeni şeyler öğrenmiyor, gelişme göstermiyor ve fikirlerimizi değiştirmek için çaba sarf etmiyorsak ya inanılmaz derecede kibirliyizdir ya da homojen ve dar bir sosyal grubun üyesiyizdir.” Daryl R. Van Tongeren Öncelikle, bireyin yeni şeyler öğrenme ve fikir değiştirme isteği, hem psikolojik esnekliğin hem de eleştirel düşünme kapasitesinin bir göstergesidir. Bunu
“Bütün fırtınalar hayatınızı bozmak için gelmez. Bazıları yolunuzu temizlemek için gelir.” Paulo Coelho Hayatta karşılaştığımız sarsıcı olaylar, ilk bakışta yıkıcı ve olumsuz gibi görünse de, çoğu zaman bireyin kimlik inşasında, değerler sisteminin yeniden yapılandırılmasında ve yeni yolların keşfinde önemli katalizörlerdir. Bu perspektif, sosyolog Anthony Giddens’ın “refleksivite” kavramıyla da örtüşür.
“Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bıraksanız, sorun kendiliğinden çözülecek aslında.” Aziz Nesin Geleneksel olarak insanlık, “gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak” fikrini bir etik görev olarak benimsemiştir. Ancak bu cümle, bu sorumluluğun yönünü tersine çevirerek, dünyanın değil, bireyin dönüşümünü merkeze koyar: Dünyayı değiştirmek
“Nazik olun. Karşılaştığınız herkes, farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor.” Platon İnsanlar, çoğunlukla başkalarının yaşam deneyimlerine dair yalnızca yüzeyde kalan ipuçlarını görürler; fakat her bireyin iç dünyasında taşıdığı yük, dışarıdan görülenden çok daha ağır olabilir. Psikolojide bu duruma görünmeyen travmalar veya duygusal buzdağı benzetmesi yapılır. Kişinin dışavurduğu davranışların altında, çoğu zaman bastırılmış
“Bize 1,99.. ‘u 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız.” Hakan Günday Jean Baudrillard’ın “simülasyon” ve “hipergerçeklik” kavramlarıyla bu durumu ilişkilendirebiliriz. Gerçek ile temsil arasındaki sınırın bulanıklaştığı bu çağda, bize sunulan değerler, imgeler ve fiyatlar da artık gerçeğin değil, bir yanılsamanın ürünüdür. Ve biz, bu sahte düzenin içine doğmuş, onu
“Tam tüm cevapları bulduğunu düşünürsün, sorular değişir.” Oslo Sosyal bilimlerde bu durum, Thomas Kuhn’un “paradigma değişimi” kavramıyla örtüşür. Bilimsel ya da düşünsel bir sistem kendi içinde tutarlı yanıtlar üretmeye başlar; ancak zamanla bu sistemin dışına çıkan yeni sorular doğar ve mevcut cevaplar yetersiz kalır. Aynı durum birey
Hayat seni tekrar aynı sınava sokuyorsa rahatla ve başaracak olmanın keyfini çıkar; bu kez sorular bildiğin yerden geliyor. Bu cümle hem bireysel gelişim hem de döngüsel hayat deneyimleri üzerine güçlü bir farkındalık barındırır. Bireyin deneyimle kurduğu ilişkiyi ve öğrenmenin döngüsel doğasını vurgular. Sosyal bilimlerde bu tür tekrar eden yaşam örüntüleri,