Bilimsel araştırmalar sonucu, zekanın genetik olarak X kromozomuyla aktarıldığını öğrendiğimizden beri kız çocuklarının genetik zekalarının yarısını anneden yarısını babadan, erkek çocuklarının ise genetik zekalarının tamamını anneden aldığını biliyorduk. Daha doğrusu, öyle sanıyorduk. Yapılan daha kapsamlı yeni araştırmalara göre, edinilen bilginin eksik olduğunu öğrendik. En son veriler bize hem kız hem
Çocuklar çoğu zaman gördüğü ve ilgisini çeken her şeyi ister. Bu markette gördüğü bir dondurma, komşuda gördüğü bir oyuncak, televizyonda gördüğü bir bisiklet olabilir. Elbette, her zaman her istediğini almak mümkün değildir ve zaten hepsi alınmamalıdır. Ancak, çocuğu çekiştirmek, azarlamak, susturmaya çalışmak yerine ona sebebi anlatılmalıdır. Hatta sebep yoksa bile,
Bu yazımda güncel bir konuya değinmek istedim. Son günlerin “indigo/kristal çocuk” olarak nitelendirilen çocuğu Atakan. Bir anda yaşına göre olgun tavırları, fikirleri ve felsefe kitapları okumasıyla gündeme gelen Atakan’ın aile ve sosyal çevre ile iletişimi bu konuda ne söylüyor peki? Öncelikle psikolojinin, ardından çocuklara yönelen tüm sosyal bilimlerin kabul ettiği
“Benim çocuğum yalan söylemez.” Yıllar önce bir öğrencimin velisinden duymuştum bu sözü. Hararetli bir şekilde çocuğunu savunurken, söylediği bu cümleyle aslında çocuğunun öğretmenleri olan bizlerin yalan söylediğini ima ettiğinin farkında bile değildi. Oysa kendine yediremediği, “benim çocuğum” diyerek vurguladığı bu konunun temelindeki gerçek, bütün çocukların “çocukluk” döneminde birtakım ortak özelliklere
Sürekli azarlanmak, çocuklarda ilgili kişi ve konulara karşı stres yaratmaktadır. Bu stres süreçleri devamlı hale geldiğinde beyin uzun süreli strese maruz kalmaktan, bir nevi onunla yaşamaya alışır. İleri dönemlerde benzer kişi ve konu ilişkilendirmelerinde beyin sağlıklı tepkiler veremez ve sürekli bireye stres hali yaşatır. Bu da kortizol hormonu salgılanmasına sebep
Gelin – kayınvalide problemi, her ne kadar Türkiye’de yaygın görülen bir problem olsa da aslında dünya çapında bir problem. Eşinden yeterli sevgi ve ilgi görmeyen kadınların ilgi ve sevgisi zaman içerisinde çocukları üzerinde yoğunlaşıyor. Eşler arası iletişim kopukluğundan kaynaklanan bu boşluk duygusu, kadınları eşlerinden tamamen uzaklaştırıp, çocuklarına aşırı bağlanmalarına sebep
Çocuğunuz, karakterinin her özelliğinde olduğu gibi iletişim kurarken de sizi model alır. Sorunlarını kavga ederek, bağırarak çözen ebeveynlerin çocukları da sorunları kavga ederek ve bağırarak çözmeye çalışacaktır. Ona “bir sorun varsa, bu sorunu çözmek için bağırmalıyım ve kavga etmeliyim” mesajını vermemek için sorunlarınızı bu şekilde değil, sağlıklı bir iletişimle “konuşarak”
Anne babalar olarak çocuklarımıza olan sevgimizi nasıl dile getireceğimizi bilemeyiz. Çünkü, onlara olan sevgimizi anlatmaya kelimeler yetmez. “Aşkım, güzelim, prensesim, akıllı oğlum, annem, babam, vs” kelimelerle onlara ağız dolusu sevgi dökeriz. Peki acaba doğru mu yapıyoruz? Kullandığımız her kelimenin onların bilinçaltına etki ettiğini ve karakteristik özelliklerini şekillendirdiğini bilseydik, aynı şeyleri
“Eşimin beni aldattığını öğrendim. Ona güvenemiyorum ve sürekli beni aldattığını düşünüyorum. Bu yüzden, her gün kavga ediyoruz. Evde huzur kalmadı. Çocuklarım bundan çok etkileniyor. Ne yapacağımı bilemiyorum, arada kaldım.” Böyle bir durumda, ilk olarak ne istediğiniz, ikinci olarak neye hazır olduğunuz önemli. Gitmeyi tercih etseydiniz, zaten gitmiş olurdunuz. Biz kalarak
“Bir şeyi 6 yaşında bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınız demektir.” Einstein